AçıklamalarımızHaberlerKonyaManşetSendikamız Haber

Konya İl Temsilcimize Kınama ve Sürgün Cezası Veren Despotluğu Lanetliyoruz

 

Eğitim İlke-Sen Konya İl Temsilcimiz Namık KAYA, görevli olduğu Selçuklu İsmail Kaya Anadolu İmam Hatip Lisesi’nden Karatay Celalettin Karatay Mesleki ve Teknik Lisesi’ne (Tarım Meslek Lisesi) kınama cezası verilerek sürgün edilmiştir.

İl Temsilcimiz Namık KAYA, İmam Hatip Lisesi’ndeki bir kısım meslek dersleri öğretmenleri ile okulun ilahiyatçı idari kadrosu tarafından bazı öğrenci ve öğrenci velileri de işin içine katılarak okuldan uzaklaştırılma kumpasına maruz bırakılmıştır. Hükmü önceden verilmiş göstermelik soruşturma ile hiçbir ilmî ve hukuki dayanağa istinad etmeden sürgün ve ceza gerçekleştirilmiştir.

Şikayet eden kamu görevlilerinin tamamının Eğitim Bir-Sen adlı sarı sendikanın üyesi olması ve tümünün ilahiyat kökenli olması oldukça manidardır. Türkiye’nin tüm kurumlarında görülen tek tipleştirici, öteleyici ve ötekileştirici uygulamanın bir örneği il temsilcimize de uygulanarak bu tek tipçi, mezhepçi, ilim ve akıl düşmanı zihniyetin özgürlük, adalet ve eşitlikten ne kadar nefret ettiği bir kez daha görülmüştür.

İl Temsilcimizin nöbet protestosu ve Ankara katliamını kınayıcı tavırları iktidar yandaşlığıyla öne çıkmış Eğitim Bir-Sen’li meslek dersleri öğretmenlerini rahatsız etmiş ve bir buçuk yıldır sürdürülen sinsi kumpas sonunda meyvesini vermiştir.

İmam Hatip Liseleri’nde ders veren bu kafaların üreteceği öğrencilere acımaktan kendimizi alamıyoruz. İl Temsilcimiz, tüm ilmî ve akademik dayanakları sıralayan ve Edebiyat müfredatını tüm yönleriyle ortaya koyan on beş sayfalık savunma yazmasına rağmen okul müdürü tarafından ciddi bir biçimde irdelenmediği gibi bir de tam bir firavun duruşu içinde “bir daha dikkat et” biçiminde bir uyarıyla karşı karşıya bırakılmıştır.

İktidarın şımarık muhafazakâr despotları hukuksuz eylemleri nedeniyle elbet bir gün Allah’a ve mağdur ettikleri insanlara hesap vereceklerdir.

Biz de Eğitim İlke-Sen olarak bu despotluğun hesabını soracak, hakikat mücadelesine devam edeceğiz.

EĞİTİM İLKE-SEN

Aşağıdaki savunmanın içeriği Selçuklu İsmail Kaya Anadolu İmam Hatip Lisesi müdürlüğü tarafından 17.02.2016 tarih ve 9578061-663.07/35 sayılı “kınama cezası ile tecziye teklifi” tebliğine karşı Konya İl Temsilcimiz Namık Kaya tarafından hazırlanmıştır. Savunma bir giriş ve altı ana başlıktan oluşmaktadır.

SAVUNMA

  1. GİRİŞ

Bu savunmanın içeriği Selçuklu İsmail Kaya Anadolu İmam Hatip Lisesi müdürlüğü tarafından 17.02.2016 tarih ve 9578061-663.07/35 sayılı “kınama cezası ile tecziye teklifi” tebliğine karşı tarafımdan hazırlanmış savunmadır. Savunma bir giriş ve altı ana başlıktan oluşmaktadır.

İsnadlar içerisinde şu cümleler tecziyeye müstenid iddialar olmuştur:

  1. Sınıf ortamında yaptığı açıklamalar
  2. Sınıf ortamında yaptığı konuşmalar
  3. Sınıf ortamında yaptığı tartışmalar
  4. Veli, meslek dersleri öğretmenleri, okul idaresi tarafından tepkiler alması
  5. Görevini dikkat ve itina ile yerine getirmediği
  6. Görev ve sorumluluklarını yerine getirmediği
  7. Kurum paydaşları arasında huzur, sükûn ve çalışma barışını bozduğu

Yukarıdaki tüm maddeler müphem ifadelerdir. Çünkü kimlerin şekvacı olduğu noktası açıkken hangi eylem ve söylemlerin hangi hukuki maddelere dayanarak suç isnadına kaynaklık ettiği vurgulanamamıştır. Böylece mukni delaile dayanmayan ve zanni dayanakları kati delilmiş gibi sunan bir üslubun hakim olduğu barizdir. Tarafıma tebliğ edilen ilgili yazıda “suçun sübut bulduğu” biçiminde bir tamlama kullanılarak mevhum bir suç üzerinden muhakkak bir ceza üretilmesine gidilmiştir. Böylece zoraki suç yaratılmaya çalışıldığı ayan beyan görülmektedir. Bunlar da göstermektedir ki siyasal hıncın hukuk kisvesinde uygulanması sadece tarihte kalmamış, dipdiri biçimde mevcut olduğu sabit görülmüştür. Yani bu soruşturmanın kendisi kadar kınama cezası teklifi de o nispette siyasal hınç içeren bir sürecin ürünüdür.

Zorlama olduğu her halinden belli olan ve tüm satırlarıyla tezgah kokusunu gizleyemeyen maddeler, her haliyle mesnedsiz olduğu gibi bir yerlerden ısmarlama sonucu oluşturulduğu konusunda işaretler vermektedir. Mesela kurum paydaşları tamlaması oldukça komik düşmüştür. Çünkü meslek dersleri öğretmenlerini kasteden bu tamlamayla müddei taraf, bu kimselerin öğretmenler odasında başka branşlarla doğru dürüst hiç konuşmadığını gizleyerek benim neredeyse onları rüyasında bile rahatsız ettiğimi söylemeye çalışmıştır.

Muhayyel mesnedlerle iftiralarına sahip çıkan 4. maddedeki kumpasçılar “Ortaöğretim Dil ve Anlatım Dersi ile Türk Edebiyatı Dersi (9-12. Sınıflar) Öğretim Programlarında Değişiklik Yapılması”na dair Talim ve Terbiye Kurulu kararlarını bir kez okusalardı iftira ve tezvirlerine teşebbüs etmeyeceklerini bilirlerdi. Dahası eğitim bilimlerinden birazcık nasipleri olsaydı kendilerinden utanırlardı. Bu nedenle Edebiyat dersimi hem hukuki ve bilimsel ilkelere göre işlediğimin dayanaklarını ortaya koyacağım hem de tüm müfterilerin (4. maddede) hukuk ve bilimsellikten uzaklaşmamı istemesini göstermek için aşağıda müdellel izahat yapacağım.

  1. EĞİTİM BİLİMLERİ NE DİYOR?

Gelişim psikolojisine göre eğitim kalıcı ve iz bırakan davranış kazanmadır. Öğrencilerim ergenlik ve delikanlılık dönemlerini yaşayan kimselerdir. Zihinsel, duygusal ve sosyal açıdan gelişim açlığı içinde olan öğrencilerimin bilişsel gelişimini sağlarken şahsiyetli bireyler olmaları yolunda elbette çabalarım olmaktadır. Özellikle cinsel konu ve sapmalara eğilim gösteren pek çok öğrencimin psikolojik, ailesel, çevresel ve ahlaki sorunlarını görünce duyarlı bir öğretmen olarak dersimin işlenişini ihtiyaçlar hiyerarşisine göre yönlendirmelerde bulunmam doğaldır. Öğrencimin karşı cinsle cinsel açıdan meşgul olması yerine kendinin eşiti saymasını sağlamak benim görevimdir. Bu durum mesleğimin pedagojik açıdan varlık gerekçelerindendir. Bu bağlamda ders kitaplarındaki metin parçaları ile okul kütüphanesinde bulunan ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından okunması tavsiye edilen tüm kitapların metin tahlillerini yaparken “statik, tekdüze, ben bildimci” tavır yerine onların iç dünyalarındaki buhranları deşifre eden kıyaslayıcı, düşündürücü ve monotonluktan uzaklaştırıcı bir yöntemle ders işlemekteyim.

Bilginin sosyalleşmesi bakımından öğretici metinler üzerinde derinliğine durup öğrencimin algı, dil, kavram ve problem çözme yeteneğini geliştirici örneklemeler, metin çözümlemeleri ve karşılaştırma metodolojisi uygulayarak salt soyut bilgi bağnazlığından öğrencilerimi kurtarıyorum. Bu konuda Milli Eğitim Bakanlığı’nın da itibar ettiği eğitim bilimci Piaget, öğrencinin bilgiyi bizzat üretmesini ve varsayımlara ulaşarak kendi sonuçlarına kavuşmasını vurgular. Bu tespitten hareketle öğrencimin bilgiyi kendileştirmesi için derslerimde etraflı karşılaştırmalar yaparak rehberlik yapmaktayım. Bu nedenle benim derslerimde en uç fikirlerin havada uçuştuğu ve ortaya atılan düşüncelerin birbiriyle çarpıştığı görülür. Öğrencilerim Piaget’in deyimine uygun olarak soyut/formel işlemler dönemi diye tanımlanan devrenin yaş grubudur. Bu çocuklarım göreceli, bilimsel, hipotezci, tez-antitez-sentezci düşünce üretme yetilerini geliştirmenin yanında ergen ben-merkezciliği de taşımaktadır. Kime seslendiğimi çok iyi bildiğimden akademik bilgiyi eriterek ve düzeye indirgeyerek anlatmaktayım. Bu arada onlardan gelen ego-santrik diklenmeyi bilgi, akıl, denge ve sağlıklı eylem ahlakına dönüştürmekteyim.

Gelişim kuramcılarından Bruner’e göre merak, başarı duygusu ve birlikte çalışma öğrencimin temel motivasyonlarıdır. Bu kuramı bilen bir öğretmen olarak öğrencimin önyargısız biçimde bilgiye ulaşmasında, kendine güvenebilecek seviyeye gelmesinde ve kendi içinde tutarlı yorumlar yapabilmesinde destekçi oluyorum. Bu sırada öğrencim en aykırı ve absürd çıkarımlarda bulunabiliyor. Çünkü özgüvenin inşasında bu ortamın hazırlanması gerekir. Böylece öğrencimin ne düşünmesi gerektiğini değil düşünmeyi öğrenmesini sağlamış oluyorum. Eğitim bilimlerine göre ortaklaşacı/paylaşımcı bir çaba içinde daha önce üretilmiş ve statikleşmiş bilgilerin yeniden yorumlanarak, eleştiri süzgecinden geçirilerek yeniden kurgulanması eğitim metodolojisinin bir yöntemidir. Bu yöntemin uygulanması sırasında hem öğrencilerim hem de benim tarafımdan ortaya atılan kıyaslayıcı, beyinde fırtına oluşturucu fikirler kafası siyasi tarafgirlik, tarikatçılık ve mezhebizm takıntılarıyla dolmuş veli, okul yönetimi ve okulun ilahiyatçıları tarafından elbette hoş karşılanamaz. Çünkü bunlar bilimsel yöntemlerle değil putlaştırdıkları önyargılarla metodolojimi değerlendirirler. Hakkımdaki şikayetlerinin alt yapısı da bu teslisçi bakış vardır. Müfteri güruhu (4. maddedeki kimseler) için eğitim ideolojik yandaşlık üretme çabasıdır. Herkesin kendi gerçeğini bulmasını engelleyerek birey özgürlüğünü kısıtlamak ve tabularla insan zihnine prangalar vurmak bu müfteri takımının şeytani zevkleridir. Elbette bu teslisçi kimseler bilimsel eğitim metodolojisinden haz duymayacaklardır.

Psiko-sosyal eğitim kuramcısı Erikson’a göre her dönemin uyum ve çatışma konuları vardır. Hatta her kriz topluma daha sağlıklı bireyler kazandırır. Bu pencereden bakıldığında cinsel, dinsel, ahlaksal, bilgisel ve bilimsel çatışmalar arasında kalan öğrencimin sağlıklı düşünebilmesi için alan bilgim ile yardımcı disiplinlerin tespitlerine göre dersimi işlemiş olmam öğrencimde mantıksal çıkarım yapma, derin perspektif oluşturma ve sezgi kabiliyetinin gelişimi sonucunu vermektedir. Eğitim psikolojisine göre zihinsel gelişimin evrensel ve aşamalı olduğu gerçeğinden hareketle öğrencimin tüm ders saati içinde araştırma ve soruşturmaya dayalı bilişsel uyaranlarla sürekli meşgul edilmesi nitelikli insan yetiştirmenin temelidir. Tüm ders uygulamalarım da buna ve yukarıdaki açıklamalara istinad eder.

Çağrışım yoluyla öğrenme kuramının sahibi Thorndike, bilgiler arasında bağ kurarak deneme yanılma metoduyla bilgiye ulaşılması gerektiğini savunur. Buna göre öğrencim bildiği veya bildiğini sandığı malumatı farklı birikim sahiplerinin müktesebatıyla karşılaştırma yapmalı, kendisi ve ötekilerdeki bilgileri yaşamdaki sonuçları üzerinden giderek kendi bilgisini belirlemelidir. Derslerimde tam da bunu sağlamaktayım.

Yukarıdaki bilimsel dayanaklara istinad eden eğitim metodolojimden rahatsızlık duyan, tüm çabalarıyla beni bir kumpasın içine çekmeye çalışan ve ceza almamı sağlayarak “oh” demek isteyen bilim özürlülere karşı bilimin önderliğinde eğitim ve öğretim faaliyetlerimi sürdüreceğimi beyan etmeyi bilime saygım gereği ilan ederim.

  1. TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI MÜFREDATI NE DİYOR?
  1. Giriş Bölümünden
  1. Hayatın farklı bir dikkat ve duyarlılıkla dillendirilmesi
  2. Düşünen duyan, inanan, isyan eden insanı sanata özgü bir dille somutlaştırma
  3. İnsana özgü gerçeklikten hareketle sistemli ve tutarlı yorumlara ulaştırma
  1. Programın Hareket Noktası ve Amacı Bölümünden
  1. Bilgilerin tekrarını yapan bireyler yerine kimliğinin farkına varmış ve evrenseli yakalamış bireyler yetiştirmek
  2. Her edebi dönemin kendine özel zihniyetini yansıtan zihniyetler arasında ilişki kuma becerisi kazandırma
  3. Edebi metnin sabitesinin olamayacağı, her okunduğunda yeniden ve farklı yorumlanarak yeniden anlamlandıracak ve yeniden kurulacak bir metin özelliğine sahip bulunacağının kavratılması
  4. Bir metin yazıldığı dönemin zihniyetiyle oluşturulduğu için o devrin metnine sorulacak doğru sorularla metni çözümlemeyi öğretmek
  5. Bir metni karşılaştırma, yorumlama ve dönemiyle ilişkilendirip kazanımlar sağlama
  6. Her öğrenci metni kendince değerlendirecek ve yorumlayacak, yani öznel ve sübjektif kalabilecek, böylece kendi düşünce evrenini zenginleştirecektir.

III. Genel Amaçlar Bölümünden

  1. Edebi metni yapı, tema, dil, anlam ve anlatım yönlerinden yazıldığı dönemin zihniyetiyle ilişkilendirmek
  2. Toplumsal hayatın ve her türlü bireysel değerin edebi metinlere nasıl yansıdığını belirlemek
  3. Yeni düşünceler üretebilme yeteneğini geliştirmek
  4. Araştırma, tartışma, anlama, değerlendirme ve yorumlama yeteneklerini geliştirmek
  5. Her ulusun yaşadığı medeniyet daireleri ile Türk edebiyatı dönemlerini bugünden geçmişe doğru yönelen bir dikkat ile değerlendirip yorumlayacak bir düzeye getirmek
  6. Eleştirel düşünme, sorunları çözümleyebilme, yaratıcı düşünme, araştırma, sorgulama ve iletişimde bulunabilme becerilerini hem kazandırmak hem de geliştirmek
  1. Programın Yapısı Bölümünden
  1. Yazılmış metinlerden hareketle öğrencilerin bireysel veya grup halinde gerçekleştirecekleri etkinliklerde şunları kazanmaları hedeflenmiştir:

a.1. Eleştirel düşünme

a.2. Sorunları çözümleyebilme

a.3. Yaratıcı düşünme

a.4. Araştırma

a.5. Sorgulama

  1. Dini-tasavvufi şiirlerin çözümlenmesi ve yorumlanmasını sağlayacak zihniyet değişiminin sebeplerini öğretmek
  2. Dönemin siyasal, sosyal ve edebi alanlarda görülen değişimlerini inceletmek ve kavratmak
  3. Metinde neyin, niçin ve nasıl aranacağını öğretmek
  4. Her dönemin yaşam biçimi, hakim sanat anlayışı ve zihniyeti hakkında bilgi vermek
  5. Siyasal ve sosyal gelişmelerin edebi metinlerde nasıl dile getirildiğini göstermek
  1. Programın Uygulanma Esasları Bölümünden
  1. Kütüpheneler ve kültür merkezleri başta olmak üzere öğrencileri birçok kaynağa yönlendirme
  2. Edebi metinlerin gerçeklikle ne derece ilişkili olduğu konusunda hemen her sınıfta tartışma ve konuşmalar yapılır.
  3. Öğrenciye sağlanacak kazanımlarsadece işlenen konularla sınırlandırılmamalı ve başka konularla da pekişitirilmelidir.
  4. Bir sanatçı incelenirken:

d.1. Beslendiği kültürel kaynaklarını

d.2. Farklı yorumlarını

d.3. Toplumsal düşünceden ne oranda etkilendiğini

d.4. Düşünce ve sanata getirdiği yenilikleri

  1. 9.Sınıf Ünite ve Kazanımları Bölümünden
  1. İnsan olan her yerde inanma, çalışma, birliktelik gibi durumların olup olmadığı tartışılır.
  2. Tarih, felsefe, fizik metinleri yanında günlük sosyal yaşamı konu edinen metinler ile şiir, roman, hikaye metinleri de sınıfa getirilerek metinler içerik açısından karşılaştırılır.
  3. Bir hikaye, roman, tiyatro metninde geçen bilimsel buluşlar, yenilikler, felsefi düşünceler bulunur. Bunların edebi metne giriş amacı tartışılır.
  4. Edebiyatın sosyoloji, psikoloji, felsefe ve bilim-teknik ile ilişkisi açıklanır.
  5. Edebiyatın diğer bilim dallarından nasıl yararlandığı üzerinde durulur.
  6. Dilin günlük kullanımıyla bilim, felsefe ve edebiyat eserlerindeki kullanım farklılıkları sebepleriyle açıklanır.
  7. Kültür alanının, manevi alanın dilin imkanlarıyla oluşturulduğu belirtilir.
  8. Metnin özellikeri problem çözme yöntemiyle kavratılır.

ı. Bir edebi metnin farklı çağrışım ve duygular uyandırabileceği örnekerle anlatılır[1].

  1. Şiirin oluşmasına imkan sağlayan zihinyet belirginleştirilir.
  2. Dönemin zihniyeti, sanat anlayışı, sosyal ve kültürel hayatına ait özellikleri tartışılarak maddeler haline yazılır.
  3. Zihinyet terimi ile bir dönemdeki siyasi, sosyal, idari, idari, askeri, dini güçlerin; sivil toplum örgütlerinin, ticari hayatın, eğitim etkinlikerinin birlikte oluşturduklarıduygu, anlayış ve zevk bütünü kastedilir.
  4. Şiirde gerçekliğin nasıl yorumlandığı ve değiştirildiği vurgulanır.
  5. Şiirde açıkça dile getirilmiş olan ile açıktan söylenmeyenin anlam çerçevesi birbiriyle ilişkilendirilir[2].
  6. Zihniyetin belirlenmesinde metinden hareket ederek metnin yazıldığı dönemin siyasa, kültürel ve sosyal yaşam özellikleri ele alınır.
  7. Metnin yazıdığı dönemin sosyal, ekonomik, siyasal yapısı ve sanat anlayışı araştırılır ve metnin bunlardan oluşan bir bütün olduğu öğretilir.

ö. Olay örgüsünün insana özgü gerçeklikle uyumlu olup olmadığı sorgulanır.

  1. Anlatım, analiz ve betimlemede anlatıcının yüklediği anlamsal değerler sorgulanır[3].
  2. Metnin yazıldığı dönemin siyasi, sosyal ve kültürel hayatının özellikleri metinden hareketle sorgulanır.
  3. Anlatımda bakış açısının rolü belirlenir. Farklılıkların bakış açılarından kaynaklandığı, bir konuya farklı bakış açılarından yaklaşılabileceği ve bilgi, düşünce, inanç farklığının, kültürel çevrenin, psikolojik özelliklerin bakış açısını belirlediği vurugulanır.

ş. Metinlerde dile getirilen düşüncelere katılıp katılmadığımız açıklanır.

  1. Metinde açıkça söylenen ile söylenmeyen ilişkilendirilir.
  2. Yazarın metne yüklediği anlam sorgulanır[4].

VII. 10.Sınıf Ünite ve Kazanımları Bölümünden

  1. Yaşanmış veya yaşanan siyasi, sosyal bir olayın edebi ve tarihi metinlerde nasıl anlatıldığı araştırılır.
  2. Edebi dönemlerin zihniyetle ilişkisi sorgulanır.
  3. Destan Döneminde kavmi özelliklerin, dini dönemde din etrafında oluşan medeniyetin, modern dönemde aklın ve bireyin dünya ile ilişkisinin önemi vurugulanır.
  4. Kültürel alandaki kavram ve nesnelerin bir tarihi olduğu ve bunların uygarlık tarihini oluşturduğu belirtilir[5].
  5. Mitolojik ögelerin devrin sanat ve dilini nasıl zenginleştirdiği örneklerle açıklanır.
  6. Destan döneminde üstün güçlerle mücadelenin hayali, sembolik eserler ile yapıldığı ve böylece mitolojik ögelerin oluşmasına imkan doğduğu belirtilir.
  7. Destanda anlatılanların bilimsel dallarda ele alınıp alınmayacağı hususunda düşünceler dillendirilir.
  8. Destanın kendi döneminin tarihi, siyasi ve kültürel yapısıyla iilşkisi sorgulanır.

ı. Mitlerin doğuşu açıklanır[6].

  1. İslamiyetin kabulüyle Türkler’in sosyal, siyasal ve kültürel hayatındaki değişimler açıklanır.
  2. İslami dönem İlk Türk ürünleri siyasal, sosyal ve tarihsel yapısıyla ilişkilendirilir.
  3. Türkler’in XI-XII. yy. dönemlerindeki tarihi, siyasi ve sosyal yapısı hakkında yazılar bulunup çıkartılır.
  4. İslami dönem Türk tarihiyle ilgili olarak öğrenciler yeni değerler konusunda konuşturulur.
  5. Tasavvufun şiire yansıması sorgulanır.
  6. Arapça-Farsça’dan kelime alımı sorgulanır.
  7. Dini-tasavvufi şiirin oluşmasına imkan veren zihniyet belirlenir.

ö. Tezkire, tarih, seyahatname, mektup, ilmi eserler, dini eserler gibi öğretici metinler problem olarak ele alınır; soru-cevap ve problem çözme metodlarıyla kavratılır ve ünite sonunda öğretici metinlerin özellik ve değerleri konulu bir tartışma yapılır[7].

VIII. 11.Sınıf Ünite ve Kazanımları Bölümünden

  1. Osmanlı Devletini güçlü kılan siyasi ve sosyal düzenin bozulma sebepleri üzerinde durulur.
  2. Tanzimat’ın öncesi ve sonrasındaki zihiniyet karşılaştırılır.
  3. Osmanlı sosyal düzeninde padişahın zillullah (Allah’ın gölgesi) olarak adlandırıldığı ve toplum yapısının piramidik bir hiyerarşiyle sosyal düzeni oluşturduğu vurgulanır.
  4. Osmanlı sosyal düzeninde padişah ve yakın yönetim kadrosu, askerler, bilim adamları, zanaatçılar, halk biçiminde bir piramidik hiyerarşinin sosyal düzeni oluşturduğu vurgulanır.
  5. Skolastik zihniyet ile bilimsel zihniyet karşılaştırılır. Osmanlı toplumunun geri kalmasında ve sosyal düzenin bozulmasında skolastik zihniyetin gelişim heyecan ve dinamiğini söndürmesinde aramak gerektiği vurgulanır[8].
  6. Tanzimatla değişen siyasi ve sosyal yaşam konulu bir yazı yazdırılır.
  7. Tanzimat Dönemiyle ilgili metinler sosyal hayatla ilişkisi, tarihi akış içindeki yeri, ana düşüncesi ve dili incelenir. Soru-cevap yöntemiyle ve panel düzenleyerek hem yeni kavramlar hakkında bilgi edinilir hem de devrin öğretici metinleri daha iyi kavratılır.
  8. Şiire yeni giren kavramların “Aydınlanma Dönemi” ile ilişkisi üzerinde durulur.

ı. Problem çözme, kavram haritası çıkarma, beyin fırtınası yöntem ve teknikleri kullanılır.

  1. Bir romanın yazıldığı döneme ait tarihi belge olup olmayacağı tartışılır, romanın siyasal ve sosyal hayatın gerçekliğiyle ne derece örtüştüğü tartışılır.
  2. Kurmaca ile gerçekliğin farkı anlatılır.
  3. Tanzimat Dönemini etkileyen siyasal, sosyal ve kültürel ortamlar belirlenir[9].
  4. Eski-yeni çatışmalarının sebepleri üzerinde durulur.
  5. Edebi tenkit, hatıra, makale ve seyahatname soru-cevap yöntemiyle tartışılır.
  6. Şiirde tema ile devrin gerçekliği arasındaki ilişki sorgulanır.
  7. Madame Bovary, Anna Karanina ve Aşk-ı Memnu karşılaştırılır.

ö. Fecr-i Ati topluluğunu doğuran siyasal, toplumsal ve kültürel sebepler tartışılır.

  1. Tanzimat Döneminin oluşumunda siyasal ve sosyal olaylar, zihinyet değişimleri, eski-yeni çatışmalarının rolü olduğu beirtilir[10].
  2. Milli Edebiyat Dönemi problem çözme yöntemiyle ele alınır. Millet kavramına modernist yaklaşım ve değerlendirmenin esas yapıldığı bir devir olduğu belirtilir. Sosyal ve siyasal faaliyetlerin edebiyatı bu çerçevede yönlendirdiği belirtilir.
  3. İslamcılık, Osmanlıcılık, Batıcılık ve Türkçülük akımlarının ortaya çıkış sebepleri üzerinde durulur. Bunların kaynakları, amaçları ve temsilcileri hakkında bilgi verilir.

ş. Milli edebiyat ile milliyetçi edebiyat arasındaki fark araştırılır.

  1. Milliyetçilik fikrinin modernist bir millet tanımının ortaya çıkışına zemin hazırladığı vurgulanır.
  2. Öğrenciler siyasal ve toplumsal hayatı düzenleyen düşünceleri sıralar.

ü. Kişilerin halk ve tarihle ilişkisi sorgulanır.

  1. Milli Edebiyat Dönemi özellikleri hakkında beyin fırtınası düzenlenir[11].
  1. 12.Sınıf Ünite ve Kazanımları Bölümünden
  1. 1918-2000 yılları arasındaki siyasi ve sosyal olaylar ile edebi hareketler arasındaki iilşkiler araştırılır.
  2. Cumhuriyet Dönemini anlatan tarihsel metinler ve Atatürk inkılaplarını anlatan yazılar sınıfa getirilip üzerinde konuşulur[12].
  3. Şiirdeki imgelerin işlevleri anlatılırken ruh halini anlatan imgeler ile doğal görünüşü anlatan imgelerin farkları anlatılır.
  4. Gerçeküstücülüğün özellikleri tartışılır.
  5. Şiir ile slogan ve eser ile şair arasındaki ilişki sorgulanır[13].
  6. Toplumcu-gerçekçilerin eserlerinde imam-öğretmen, halk-aydın, zengin-fakir farklarının işlendiği ve büyük şehirlere göçün oluşturduğu problemler üzerinde durulur.
  7. Milli Edebiyat zevkiyle oluşturulmuş eserlerde Anadolu insanının yaşam tarzının konu edildiği ve halkın ahlak bozuklukları, yanlış Batılılaşma anlayışı ile hurafeleri üzerinde durulduğu belirtilir.
  8. Modernist edebiyatın etkisi sonucu:

h.1. Alegorik anlatıma önem verildiği

h.2. İnsanın karmaşıklığının vurgulandığı

h.3. Bireysel bunalım ve toplumsal çatışmaların anlatıldığı

h.4. Olay yazılarında çağrışıma çok yer verildiği açıklanır.

ı. Modernist edebi metinlerin daha önce yazılan edebi metinlerden farkı tartışılır ve sonuçları yazılır.

  1. Bu dönemin eserlerindeki temaların şunar olduğu belirtilir:

i.1. Sosyal ve ekonomik adaletsizliği düüşndüren konuların işlendiği

i.2. Yakın geçmişin eleştirildiği

i.3. Gecekondu yaşamının konu edindiği

i.4. Aile dramlarının değişimlerin paralelinde geliştiği

i.5. Değer çatışmalarının oluştuğu ve sorgulandığı

  1. Cumhuriyet Devri edebi metinlerinin siyasal ve sosyal olaylarla ilişkisi değerlendirilir.
  2. Dini istismar ve taassup konularında Atatürkçü düşüncenin yeri anlatılır.
  3. Din ve vicdan özgürlüğünün önemi kavratılır[14].
  1. Öğrenme-Öğretme Süreci Bölümünden
  1. Konuyla ilgili olarak:

a.1. Öğrencilerin ufkunu açacak

a.2. Öğrencilerin dikkatini çekecek

a.3. Öğrencilerin güncelle ilişkisini kuracak tarzda etkinlikler  düzenlenir.

  1. Metin Çözümleme ve İnceleme Bölümünden
  1. Öğrencilerin eleştirel düşünme
  2. Öğrencilerin yaratıcı düşünme
  3. Öğrencilerin araştırma ve sorgulama
  4. Öğrencilerin problem çözme
  5. Öğrencilerin kendi kararlarını verme
  6. Öğrencilerin metni anlayıp metinden bilinçli zevk almalarını sağlatmak

XII. Değerlendirme Bölümünden

  1. Öğrencilerin düşüncesi önemsenir.
  2. Kaynaklara ulaşma yöntemleri sunulur.
  3. Öğrencinin:

c.1. Bilgiyi sınıflaması

c.2. Bilgiler arasında ilişki kurması

c.3. Yeni bilgileri yorumlamasına yardımcı olunur.

XIII. Eleştirel Düşünme Bölümünden

  1. Metnin yazılış amacı eleştirilir.
  2. Metnin bakış açısı sorgulanır.
  3. Tartışılan bir kavramın doğruluğu üzerinde öğrenci kendi düşüncesini aktarır.
  4. Dönemleri belirleyen zihniyet tartışılır.
  5. Düşüncenin nasıl geliştirildiği tartışılır.

XIV. İletişim Becerisi Bölümünden

  1. Metinden hareketle dönemin siyasal ve sosyal yapısıyla ilgili düşünceler paylaşılır.
  2. Savunulan düşünce örneklerle açıklanır.
  1. Araştırma Becerisi Bölümünden
  1. Başka toplumların kültürlerinden etkilenme nedenlerini araştırır.
  2. Eleştirel düşünme, fikir oluşturmak için okur.

XVI. Türk Edebiyatı/Dil ve Anlatım Sınavlarında Altı Beceri Ölçülür

  1. Eleştirel düşünme
  2. Yaratıcı düşünme
  3. İletişim
  4. Araştırma-sorgulama
  5. Problem çözme
  6. Karar verme

XVII. Grup Değerlendirilmesindeki Ölçütler

  1. Birbirinin düşüncesini dinler.
  2. Birbirinin bilgilerini tartışır.
  3. Birbirinin çatışan fikirlerini tartışır.
  4. Birbirinin çatışan fikirlerini tartıştıktan sonra ortak bir görüşe ulaşılır.

XVIII. Öğretici Metinlerin Öğretimi, Gözlemi, Değerlendirilmesi Sırasında Şu Üç Hususa da Dikkat Çekilir

  1. Eserde ileri sürülen tezin, düşüncenin kaynağı, hareket noktası hakkında düşünceler belirlenir.
  2. Eserin düşünce tarihi ve kültür hayatındaki yeri, değeri anlatılır.
  3. Eserde anlatılan düşüncelerin beğenilip beğenilmediği sebepleriyle yazılır.
  1. Eğitim Bilimleri ve Müfredata Uygun Biçimde Ders İşlediğime ve Kınama Cezasının Hiçbir Gerekçesinin Oluşmadığına Dair Yukarıda Serdettiğim Bilimsel ve Hukuki Dayanaklar Çerçevesinde Örneklemeli Açıklamalar

            Akide, siyasa ve ideoloji bakımından hür tefekkürün kalelerinden biri olmak, bu çerçevede özgür, bağımsız, adil, eşitlikçi, paylaşımcı değerlerin kıymetini bilecek insanlar yetiştirmek; şahsiyetli bireylerin egemen olduğu bir toplum inşa etmek öğretmenlik mesleğime olan adanmışlık sebeplerimdir. Necip Fazıl’ın deyimiyle bir fikrin fahişesi olmayan kimse beni anlayamaz. Yani emek, özgürlük, barış, eşitlik mücadelesi yanında statüko tanrılarına karşı adalet çağrısı içinde yer almayan kimse ne beni ne Kur’an’ı ne de insan merkezli bir eğitimin ruhunu anlayabilir. Bu nedenle fikir, vicdan ve irfanı gerçekten hür nesiller yetiştirme peşinde koşan bir öğretmen bırakın suçlanmayı öncelikle takdir edilmeliydi. Eğer özgür düşüncenin varlığına iman etmek diye bir akide olsaydı hürriyet iradesi özgürlük tanrısı olurdu. İdama giden Sokrat’a karısı “Seni haksız yere öldürüyorlar.” dediğinde “Haklı yere mi öldürsünler?” demiştir. Saint-Simon 1800’lü yılların Fransa’sında bir dostuna yazdığı mektubunda “Bir fikir uğruna parasız yaşamak değmez mi?” diyerek herkesin resmi zevat karşısında yalakalık sırasına geçtiği ve kariyer kapma sülüklüğü yaptığı bir devirde erdem ve asaletin sesini yükseltmişti. Eğitimin hakkını verme yolunda Galileo gibi dünya dönmüyor diyerek paçamı kurtarma yoluna gitmeyeceğim; Hallac-ı Mansur gibi dâra çekilmenin, Şeyh Bedreddin gibi dik durmanın, İbni Haldun gibi çağına ters de gelse doğruyu söylemenin, Ehli Beyt’in büyük imamı İmam Rıza gibi kılıçlardan kaçmamanın ve İmam Azam gibi 657’nin kılıcı altında da kalsam doğrudan sapmamanın erdemini sergileyeceğim. Bu konuda tarihçe-yi hayatım şahittir.

Hem hukuki görevim hem de eğitim pedagojisi açısından sorumluluğum gereği öğrencilerime varlığa dair her şeyi sorgulatmak ve yeni bir dünya kurabilecekleri hususunda güven kazandırmak en büyük emelim olmuştur. Ben bu amaçla emek ve üretim içindeyken İlahiyat mezunu olmayı, okul yöneticiliği yapmayı, öğrenci velisi olmayı tüm emek, özgürlük ve eşitlik değerlerinin üstünde gören sanal tanrıcıklar, hakkımda şikayet furyasında bulunarak “Kafa konforunu bozdun, öğrencilerin standardize edilmesini sarstın, statükoya başkaldırdın, özgürlüğü bir robot kadar algılamasını istediğimiz nesilleri uyandırdın, bizim önyargı putumuzu ortaya döktün, mezhebist ve partici kinimizin fark edilmesine kapı araladın, uyanık bir toplumun temellerini attın, kırmızı başlıklı kızı kurda karşı uyardın, uyuyan güzeli uyandırdın, kurbağaya öpücük vererek onun insan olmasına sebep oldun, pandoranın kutusunu açtın…” demişlerdir.

Geleneksel din veya konjonktürel siyaset egemenlerine sırtını dayayan şikayetçi güruh, sorgulamak ve sorgulatmaktan korktukları totemlerini öğrencilere dayatmayı haklı görürken farklı düşünce ve yorumlamaları mahkum ettirmeye çalışıyorlarsa vicdan, akıl ve bilgi sahiplerinin bunlara karşı dur demesi gerekir. Doğru bilgi ve bilginin doğrusu için uğraş veren fikir işçileri gerçekleri savunma konusunda ellerinden geleni yapmak zorundadır. Bugün hakkımda iftira atanların en güçlü silahı olan, ancak kasıtlı biçimde şahsıma karşı yanlış yorumlanan 12 Eylülcü 657 sayılı DMK tarafından suçlansam da bir gün tanrının en büyük sıfatı olan adalet tarafından aklanacağımı biliyorum. Tarihe baktığımızda dünün köhneleşmiş statükolarına başkaldıran erdem, özgürlük ve barış çağrıcıları sayesinde bilim ve aklın egemenliğinde bir dünya inşa edilmiştir.

Edebiyat dersi bir metinden hareketle yeni bakış inşa etme, yorum kabiliyetini geliştirme, hayata yepyeni bakış açıları kazandırma amacı taşır; geçmişi kutsama, yanlışı ezberleme, yalanı onaylama, haksızlığa karşı susma ve sanal kutsallara biat etme eğitimi değildir. Ancak dersin gerçeğe ihanet eder biçimde uygulanması gerektiğini düşünen hem egoist hem de gerçeklerle yüzleşmekten korkan tipler etrafımızdan eksik olmuyor. Bu tipler özellikle ilahiyat branşında yer alan ve öznel skolastik bakışını tanrılaştıran dayatmacı kimselerdir. Bunların kendi gibi düşünmeyenler hakkındaki dedikoduları bir sıralansa Alaattin Tepesi’nden Akyokuş’a kadar yol olur.

Edebiyat dersinde geçmiş verileri sorgulayarak yeniden üretimde bulunma amaçlanır, yoksa okuldaki ilahiyatçılar ile ilahiyatçı idarecilerin istediği gibi geçmiş kutsaması üzerinden tekrar yapılmaz. Bilim ve aklın geleceği bağnaz, mezhebist, dedikoducu, sanal kutsallara tapıcı ve kavmiyetçi meslek hocalarına bırakılamaz. Hakkımda şikayette bulunan bu kimselere “neden eleştirel, biatçı olmayan, önyargısız biçimde bilginin peşine düşen, üretken, sorgulayan öğrenci tipinden rahatsız oluyorsunuz?” diye sormaktan kendimi alamıyorum. Üstelik bu nitelikte öğrenci yetiştirmek benim resmi sorumluluğum iken. Hakkımda şikayette bulunarak bilim ve düşünce ahlakından mahrum olduğunu ispatlayan bu zümre, öncelikle eğitim bilimleri ve Edebiyat dersi müfredatından ne kadar habersiz olduğunu ispatladığı gibi gerçeğin haysiyetine, bilim onuruna ve düşünce tarihine suikast düzenlemiştir. Hele bu sürüleşmiş tiplerin “Öğrenciler dediklerini anlamıyorlar, seviyelerini aşıyorsun.” derken neden kaygı ortaya koyuyorlar. Ne de olsa dediklerim anlaşılmıyor. Esasında bu itirazda çocukların kendi kontrolünden çıkmasından rahatsızlık duyan bir psikoloji yatmaktadır. Ben anlattığım ve paylaştığım her meselenin öğrencide karşılık bulduğunu gördüğüm için onların seviyeleriyle uyumlu biçimde dersimin gereklerini uyguluyorum. Müfredattan habersiz okul yönetimi ile veliler ve dersin içeriğinden rahatsız olan okulun meslek dersi öğretmenleri kendi taassupları karşısında boyun eğecek, dersi müfredata rağmen işlemeyecek ve ilahiyatçıların putlarını rahatsız etmeyecek bir öğretmen portresi istemektedirler. Bu nedenle İsmail Kaya Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde birkaç veli, onların bahane olarak kullanan okul idaresi ve meslek dersleri öğretmenleri tarafından kıyametler koparılmıştır. Bunlar akıl, tefekkür, özgür düşünce, eleştirel bakış, sorgulayıcı zihniyet; siyasal, sosyal, dini, askeri, hukuki alanlarda yenilikçi ve eleştirel fikir üretme çabaları denilince kırmızı görmüş boğa kesilirler. Bir buçuk yıldır ara ara sürdürülen şikayet furyaları bunun ispatıdır. Bir sendika temsilcisi olmam nedeniyle bu tiplerin Türkiye’de genel anlamda iyice itibar görür hale gelmiş olmasından endişe duyuyorum, Türkiye nereye gidiyor sorusunu sormaktan kendimi alamıyorum.

Edebiyat dersi doğası gereği ve müfredatın da belirttiği gibi felsefe, tarih, dinler tarihi, antropoloji, psikoloji, sosyoloji gibi disiplinlerle doğrudan ilişkisi olan bilim alanıdır. Bir sosyoloji dersinde neden romandan bahsediliyor denilmeyeceği gibi, bir tarih dersinde neden şiir okunuyor denilmez. Biyoloji dersinde evrim konusu işlenirken neden dini bakıştan da bahsediyorsun denilmeyeceği gibi felsefe dersinde neden dinin eleştirisini yapıyorsun diye sorulmaz. Edebiyat dersinde de neden din, felsefe, sosyoloji, tarih konularına giriyorsun; onlara ait metinleri sınıfa getirip eleştirel ve örneklemeli açıklamalar yapıyorsun denilemez. Çünkü bunlar bilimsel metodolojilerdir. Bir derste yapılan eleştirel bakıştan başka bir dersin öğretmeninin rahatsızlık duyması bu nedenle komik düşer. Felsefe dersinde mezhepler tarihi konusunda yapılan bir eleştiri okulun meslekçileri tarafından resmi şikayet konusu yapılabiliyorsa bu durum meslekçilerin ne kadar dangalak ve ne kadar bilimselikten uzak tipler olduğunu gösterir. Evrim ve yaratılış konusunda biyoloji dersinde yapılan dini düşünceye itiraz, okulun meslek dersi hocaları ile okul idaresi tarafından karşı tez üretilerek savunulmak yerine korkaklığın icabı ve kalleşliğin belirtisi olarak Bimer ve diğer şikayet yollarına tevessül ediliyorsa bu meslek grubunun bilim ahlakından fersah fersah uzak olduğu ortaya çıkar.

Edebiyat derslerinde diğer bilim dallarından faydalanarak edebi türler yorumlanır. Orhan Kemal’in Bereketli Topraklar Üzerinde adlı romanı mevsimlik tarım işçilerinin dramlarını anlatır, işçi-işveren ilişkilerini, namus ve hayatta kalma savaşlarını dillendirir; kaybolan umutları ve yok olan gelecekleri konu edinir. Şimdi toplumsal bir meseleyi ele almış romanı eleştirel ve sorgulayıcı bir teknikle işlerken siyasal iktidarın işine karışma, Maliye Bakanlığı’nı rahatsız etme, Kültür Bakanlığı’na hakaret etme, İçişleri Bakanlığı’nın görevini yerine getiremediğini iddia etme ile suçlanmak neyse edebiyat dersinde dini konulara giriyor demek de aynı mantıkla yapılmış itirazdır. Tıpkı bir edebiyatçının bir fıkıh dersinde roman ve şiirden eleştirel biçimde bahsedilmesini şikâyet konusu edemeyeceği gibi.

Aşık Gevheri’nin:

Telli sazdır bunun adı                   Abdest alsan aldın demez

Ne ayet dinler ne kadı                   Namaz kılsan kıldın demez

Bunu çalan anlar kendi                 Kadı gibi haram yemez

Şeytan bunun neresinde?              Şeytan bunun neresinde?

Mısralarını okuyan ve hakkımda şikayette bulunan derinlikli, eleştirel ve sorgulayıcı düşünce düşmanı meslek öğretmenleri ve okul idaresi ile saygın veliler(!), herhalde şu cümleleri sarf ederlerdi: Hukuk sistemine ve hakimlik mesleğine hakaretler yağdırdığı subut bulduğundan, ayetlere başkaldırdığından, namaz ve abdestle alay ettiğinden, hakimleri rüşvet yemekle suçladığından Aşık Gevheri’nin idamına ve bu şiir üzerinde öğrencilere yorumalar yaptırarak öğrencilerin sapkın düşüncelere dalmasına sebep olan öğretmenin de kellesinin vurulmasına şer’an, dinen ve hukuken karar verilmiştir.

Tanzimat, Servet-i Fünun ve Milli Edebiyat akımlarını karşılaştırırken Üç Tarz-ı Siyaset adıyla devrinde ünlenen, siyaset ve edebiyatın da doğrudan konusu olan hususları hem eleştirel biçimde işlemek hem de öğrencilerin analizlerini kâle almak ne siyaset yapmak ne tarih dersine karışmak ne de politik referans göstermektir. Beyin fırtınası ve soru-cevaba dayalı düşündürme teknikleri eğitimin vazgeçilmezleri olduğundan yapılan tüm sorgulayıcı çalışmalar müfredatın gereklerini yerine getirmektir.

Edebiyat dersi işlemek “devrin yazarları şunlar, şairleri bunlar ve tiyatrocuları da tahtadakiler” diyerek kırk dakikayı doldurmak değildir. Örneğin basın konusunu işlerken gücün basını ile basının gücü arasındaki farkı söylemek, basın tarihinden örnekler sunmak; II. Meşrutiyet devrindeki basının etkisini anlatmak ve günümüzde buna eklemlenen görsel basını ilave etmek dersin hakkını vermektir. Dini ve laik basını eleştirel ele alarak evrensel basın ilkeleri etrafında yerli ve yabancı basını eleştirmek dersin dışına çıkmak olmayıp dersin bizzat amacını gerçekleştirmektir.

Suç ve Ceza romanından bahsederken Dostoyewski’nin suç ve ceza kavramına getirdiği anlamlar ve sorgulayıcı yaklaşımı işlerim. Günümüzdeki kriminoloji (suç bilimi) kavramı üzerinde dururum. Romanda toplumsal koşullar gereği fuhuş yapan Sonya ile sosyo-ekonomik şartlar gereği katillik yapan Raskolnikow, mum ışığında İncil okuyarak vicdani hesaplama içine girerler. Bu örneklemeler üzerinden suç-toplum ilişkisine dair yorumlar yaptırırım. Hakkımda şikayetçi olan güruha göre böyle yapmakla Emniyet Müdürlüğü’nün alanına girmiş ve resmi suç kapsamını eleştirmiş birisi olarak devletin işleyişine karışmış olduğumdan yargılanmam gerekir. Yani bunlara göre ağzını açmak suçtur. Bu tipler için eğitim pedagojisi ve ders müfredatı hiç önemli değildir; mühim olan muktedir kim ise onu memnun edecek eylemler içinde olmak ve idari kadro başta olmak üzere ulufeden pay kapmaktır. Kur’an bu tipler için omurgasız, kemiksiz tipler demektedir. Özellikle egemenleri memnun etmek için her türlü iftira ve kumpasın içine giren muktedir yalakaları için Bel’am benzetmesiyle lanetlemektedir.

Victor Hugo, Balzac ve Tolstoy’u okuturken Fransız devrimindeki “liberte (özgürlük), egalite (eşitlik), fraternite (kardeşlik)” sloganlarının sanat ve edebiyata yansımalarını işlemek; Bolşevik devriminde de bunların zalim despotlara karşı ortaya çıkarılmış kadim kavramlar olduğunu söylemek ve İslam devriminin MS. 622’de Medine’de benzer sloganlarla Medine Vesikası’nı inşa ettiğini dillendirmek, Veda Hutbesi’ni örnek vermek dersin amaç ve ruhunu tam yansıtmaktır. Böylesi geniş ve derin analizlerle dersi işleyişim karşısında şikayetçi güruhun mantığına göre devlet nizamına başkaldıran devrimci tipleri ürettiğim ve kurulu düzeni yıkma teşebbüsünde bulunduğum iddiasıyla idam edilmem, mümkün değilse müebbed hapse tıkılmam gerekir(!). Çünkü onlara göre bir yerlere muhalif duranların söz hakkı yoktur.

Milli Edebiyat konularını işlerken millet tanımlamalarının Kur’an’daki tanımıyla Batı sosyoloji ve siyaset bilimindeki tanımlarını karşılaştırarak günümüz resmi tarifinin hangisini kabullendiğini dile getirmek konuyu sağlam temellendirmektir. İstiklal Marşı’ndaki millet ile sonradan TDK sözlüğünde ortaya konan millet tanımının farklılıklarının neler olduğunu, milliyetçi edebiyat ile milli edebiyatın neden aynı edebiyat türleri olmadığını hem tartışarak hem de belgelere dayanarak işlemek dersimin bir gereğidir. Lakin şikayetçi kafaya göre böylesi ders işlemem resmi ideolojiyi eleştirme ve resmi kabulü reddetme zihniyetine zemin hazırlama olduğundan, yani bir tür başkaldırı eylemi(!) olduğundan nefes almamın yasaklanması gerekir(!). Çünkü bu kafalara göre derinlikli tefekkür kendilerinin pabucunu dama atacağından böylesi özgürlükçü bir ortama şiddetle karşı dururlar.

Tasavvuf konuları lise-II’nin 3/4’ünü teşkil eder. Yunus’un “Dört kitabın manası bellidir bir elifte” mısrasıyla kasdedilen düşüncenin tüm İbrahimi dinlerin özünde tevhidin olduğunu belirtmek amacıyla sınıfa Kur’an, İncil, Tevrat ve Zebur’u getirerek onlardan örnek pasajlar sunmak, zekaları kendinden menkul meslek dersleri öğretmenlerince Hıristiyanlık ve Yahudilik propagandası yapmaktır. Böylesi bir iddia eleştirel düşünmenin baş düşmanı olan bağnaz ve yobaz ilahiyatçı zümre ile kaba softa okul yönetimine çok yakışmış. Resmi devlet dindarlığı olan Diyanet’in fetva ve görüşleri dışına çıkmayı dinden çıkmış gibi gösteren bu din hokkabazlarına edebiyat müfredatının özgürlükçü ve sorgulayıcı programını bir kez okumalarını öneririm.

Tasavvuf edebiyatı doğası gereği sembolik anlatımlarla doludur. Mantuku’t-Tayr, Mesnevi gibi eserler sembolizm zenginidir. Bu eserlerin çözümü sırasında semboller üzerinde açıklayıcı yorumlar yapmak, eleştirel bakışlar sunmak dersin işlenişindeki rutin eylemlerdir. Ayrıca Ahmed Yesevi’nin 63 yaşında uzlete çekilmesini anlatırken Hz. Muhammed’den daha üstün olduğunu ima eden cümleler sarf etmesi, pek çok tasavvufçunun vahdet-i vucut felsefesini İslam’ın teorisiymiş gibi yansıtmasına yöneltilen eleştiriler dindarlık tasavvuru ve dini kültürü tarikat çevreleri tarafından inşa edilmiş meslek dersi öğretmenleri açısından ürkütücü bir durumdur. Çünkü bunlar “iman rahmani, sorgulama şeytani” diyen ahmak bir düşünce çığırının mensuplarıdır. Bu kimselerin kendi akaidlerini dersin işleniş esasları ile müfredatın rağmına talep etmeleri ve beni kendi hizalarına çekmek için okul yönetimi ve kendinden olan velilerle kumpas kurmaları çok şaşırtıcı bir durum değildir. Zira kafası skolastik batağına saplanmış, önyargı putuna iman etmiş ve derinlikli her sorudan korkan tiplerin verebileceği tepki ancak böylesi bir davranış olur. Bu kimselerin zihniyet ataları İmam Azam’ı öldürmüş, Taberi’nin evini başına uçurmuştur. Hakkımdaki şikayetlerin temelinde Emevici, abdestli kapitalist, mezhepçi, tarikatçı zihniyetlerinin özgürlükçü, eşitlikçi, barışçı, insaniyetçi değerlere tahammül edememesi yatar.

Hakkımda şikayet furyasına girişen bigi, müfredat ve eğitim bilimleri düşmanı bu tipler, iftiranın her türlüsünü ve yalanın tüm biçimlerini hayata geçirerek adalet, eşitlik ve özgürlük değerlerine olan düşmanlıklarını; eğitim pedagojisiyle alakalarının olmadığını ve Edebiyat dersi müfredatına ait hiçbir bilgi sahibi olmadıklarını ortaya koymuşlardır. Bu nedenle hakkımda verilmesi önerilen KINAMA önyargıyla oluşmuş, hiçbir bilimsel ve hukuksal dayanağı olmayan bir ön karardır. Bu önkararın gerçekleşmesi halinde gidilebilecek tüm hukuk araçlarını kullanacağımı bildiririm. Yukarıda açıkça belirttiğim müfredat ve bilimsel delillere rağmen kınama cezasının kesinleştirilmesi durumunda bu hukuk görüntülü siyasi karara alet olanlar hakkında da dava açacağımı bildiririm.

  1. Disiplin Kurulunda Sendika Temsilcisinin Bulunmadan Kararın Verilemeyeceği

Hakkımda karar vermek için toplanan komisyonda yer almam gerekir. Çünkü Eğitim İlke-Sen adlı sendikanın Konya İl Temsilcisi olmam nedeniyle benim olmadığım bir komisyon kararının hükmü de geçersiz olacaktır. Bu nedenle İl Disiplin Kurulu’nun hakkımda karar verme aşamasında yer almalıyım. Çünkü Ankara 17. İdare Mahkemesi’nin 2011/4021 esas ve 2013/381 karar nolu hükmü ile Disiplin Kurulları ve Disiplin Amirleri Hakkında Yönetmelik’in 4. madde/2. fıkrasına istinaden bir memurun bağlı olduğu sendika temsilcisinin bulunmadığı hallerde verilen disiplin kararı oy birliği ile iptal edilmiştir.

[1] I. Ünite: Güzel Sanatlar ve Edebiyat

[2] II. Ünite: Coşku ve Heyecanı Dile Getiren Metinler

[3] III. Ünite: Olay Çerçevesinde Oluşan Edebi Metinler

[4] IV. Ünite: Öğretici Metinler

[5] I. Ünite: Tarih İçinde Türk Edebiyatı

[6] II. Ünite: Destan Dönemi Türk Edebiyatı

[7] III. Ünite: İslam Uygarlığı Çerçevesinde Gelişen Türk Edebiyatı

[8] I. Ünite: Batı Tesirindeki Türk Edebiyatına Giriş (Yenileşme Dönemi Türk Edebiyatı)

[9] II. Ünite: Tanzimat Dönemi Edebiyatı (1860-1976/1876-1896)

[10] III. Ünite: Servet-i Fünun Edebiyatı (1896-1912) ve Fecr-i Ati Topluluğu (1909-1912)

[11] IV. Ünite:  Milli Edebiyat Dönemi (1911-1923)

[12] I. Ünite: Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı (1923-…)

[13] III. Ünite: Cumhuriyet Döneminde Coşku ve Heyecanı Dile Getiren Metinler

[14] IV. Ünite: Cumhuriyet Döneminde Olay Çerçevesinde Oluşan Edebi Metinler

One thought on “Konya İl Temsilcimize Kınama ve Sürgün Cezası Veren Despotluğu Lanetliyoruz

  • Selçuk Yiğit

    Yapılan bütün zulümleri kınıyoruz. Çıkarcı güruh bir gün Allah’ın huzurunda mutlaka hesap verecektir, bunu unutmasınlar.

Yorumlar kapatıldı.