FaaliyetlerimizSendikamız Haber

Tevhid-i Tedrisat Kanunu eğitimde temel bir sorundur

1924 yılından beri yürürlükte olan Tevhid-i Tedrisat Kanunu, toplumsal grupların farklılığının yaşatılabilmesine, farklı kimlik, inanç ve kültürlerin korunabilmesine ve eğitim aracılığıyla aktarılabilmesine imkân vermemek için halihazırda devletin elindeki en önemli baskı unsurudur

Eğitim İlke-Sen MYK üyesi ve aynı zamanda Mazlumder Genel Yönetim Kurulu üyesi olan Beytullah Önce, Antalya’nın Side ilçesindeki  toplantıda, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nu değerlendirdi.

“Milli Eğitim Sistemi ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu” başlıklı bir seminer vererek, eğitim-iktidar ilişkisi bağlamında Türkiye’deki eğitim sisteminin ideolojik yapısını ve işlevini anlatan Beytullah Önce, eğitim sisteminde köklü bir değişime olan ihtiyacı vurguladı.

Tarih boyunca her iktidarın eğitimi gerek toplumsal rızayı ve meşruiyeti üretmede gerekse toplumsal/siyasal/ekonomik düzenin devamlılığını sağlamada önemli bir süreç olarak gördüğünü belirten Beytullah Önce, konuyla ilgili olarak “İktidar, kurumları aracılığıyla bireyleri standartlaştırmak ve disipline ederek aynı hizaya sokmak istemektedir. Bunu gerçekleştirebilmek için okulu, terbiye etme işlemcisi olan pedagojik bir makineye dönüştürmektedir. Bu noktada modern devlet, güce dayalı iktidarını vurgulamak yerine; güç kullanmayı giderek gereksiz kılacak bir iktidar biçimine dönüşmeyi amaçlar. Egemenlik, dışsal baskıyla ya da zorla dayatılmak yerine; ideolojik süreçler boyunca zihinlerde kurulur ve bireylerin onayına dayandırılır. Bu anlamda eğitim, toplumun rızasının örgütlenmesi için araçsallaşır. Monolitik bir ulusun inşa edilmesi için, tek tip yurttaş bireyler yetiştirme isteği, ulus-devletlerde bireylerin öznelliği üzerinde pedagojik bir iktidar kurulması çabasına dönüşür.” dedi.

Türkiye’de Cumhuriyet’in ilanından sonra çıkarılan Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun, yeni devletin kendisine sadık yurttaşlar yetiştirebilmek için tüm eğitim-öğretim faaliyetlerini kendi tekeline alma amacını taşıdığını ifade eden  Beytullah Önce, “Milli Eğitim Sistemi’nin tektipçi, Türk milliyetçisi ve seküler yapısının hazırlanmasında, yasal zemini Tevhid-i Tedrisat Kanunu teşkil eder. Öğretimde farklı okul türlerinin birleştirilmesi şeklinde lanse edilen kanundan asıl maksat,  yalnızca o dönem eğitsel faaliyetlerine devam eden medreseler ve mektepler arasında oluşan ikiliği tekleştirmek değil, aynı zamanda ulus inşası sürecinde risk oluşturabilecek tüm faktörler de devre dışı bırakılabilmektir. 1924 yılından beri yürürlükte olan Tevhid-i Tedrisat Kanunu, toplumsal grupların farklılığının yaşatılabilmesine, farklı kimlik, inanç ve kültürlerin korunabilmesine ve eğitim aracılığıyla aktarılabilmesine imkân vermemek için halihazırda devletin elindeki en önemli baskı unsurudur” diyerek kanunun amaçlarını ve uygulamadaki sonuçlarını anlattı. Önce, konuşmasına şöyle son verdi:

“Tevhid-i Tedrisat Kanunu’yla eğitim, politika olarak tek-tipçi bir karaktere bürünmüştür. Devlet, eğitimde her şeyi denetimine alarak, kendine göre tasarladığı bir vatandaş yaratma yolunu tercih etmiştir. Kanun, günümüz itibariyle farklı kesimlerin kendi inanç sistemlerine göre insan yetiştirmesinin önündeki en büyük engeldir. Oysa toplumdaki etnik ya da dini inanç gruplarının her türlü talebinin eğitim sisteminin dışında tutulması, onlarca yıldır birçok sorunun derinleşmesine yol açmıştır. Bu sebeple anadilinde eğitimin yasaklanması, dini eğitimin devlet tekeline alınması, öğrencilerin inançları doğrultusunda eğitim-öğretim görmesinin engellenmesi gibi hâla tartışma konusu olan birçok sorunun temel dayanaklarından birini oluşturan 3 Mart 1924 tarihli ve 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun kaldırılmasının, zorunlu eğitime tabi tutulan toplumun, devletin baskıcı, yasakçı, inkarcı, tektipçi devlet uygulamalarından kurtularak, başka alternatifler üretebilmesinin yolunu açacak en önemli aşamalardan biri, hatta ilki olduğu ifade edilebilir.”