Eğitim Haber

Yeni SBS: Dezavantajlı Öğrenciler Zarar Görecek

Eğitim Reformu Girişimi’nden (ERG) Alper Dinçer orta öğretime geçişte uygulanacak yeni sistemde merkezi sınav sayısının artmasının öğrencilerin kendilerine ayıracakları zamanı azaltacağını, dershaneye giden öğrenci sayısını arttırabileceğini belirtti.

Bianet, Alper Dinçer’le orta öğretime geçişte seviye belirleme sınavının (SBS) kalkmasını, yerine gelen sistemi, olası sonuçlarını, başka ülkelerdeki örnekleri ve Türkiye’de sınav sisteminin neden sürekli değiştirildiğini konuştu.

Dinçer son değişikliğin orta öğretim geçiş sınavlarıyla ilgili 2003’ten bu yana yapılan altıncı değişiklik olduğunu söyledi ve sınav sisteminin neden sürekli değiştiğinin sorulması gerekliliğini vurguladı.

“Türkiye’de sosyal hareketlilik çok önemli, aileler kaliteli üniversiteye erişmenin hem kendilerini hem çocuklarının hayatını değiştirebileceğine inanıyor. Kaliteli üniversiteye gidebilmek de önemli ölçüde nasıl bir lisede, hangi program türünde okuduğunuzla ilişkili. Sınavlar da bunu düzenliyor. 

Bu ve okul dışında ne kadar kaynağa erişebildiğiniz belirliyor kaliteli üniversite için yarışabilmeyi. Dolayısıyla bir kaliteli eğitim rantı var ve ona erişmek de sosyal hareketliliğe erişimi sağlıyor, bir ölçüde sınıf atlamaya yardımcı oluyor. Bunun en temel yansıması da sınav sistemlerinin sürekli değişmesi. Ne zaman Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) yönetiminde bir değişim olsa, biz ne yapsak, bu sınav sistemini nasıl düzenlesek de bu rantı biz tekrar dağıtabilelim kaygısı oluyor. Aynı şekilde kaliteli üniversiteye erişim sınırlı olduğu için siyasi iktidar değiştikçe yeniden düzenleme derdi başlıyor.”

Objektif bir cetvel

Yeni sınav sisteminin olumlu yönlerini kendi ifadesiyle “iyimser bir bakışla” anlatıyor Dinçer.

“Öğretmenler kendi değerlendirmelerini karşılaştırabilecek objektif bir cetvel bulabilirler. “Öğrencilerin merkezi sınavlardan aldıkları sonuçlarla kendi sınıf içi değerlendirmelerini karşılaştırarak ölçme değerlendirmede bir gelişme imkânı sunabilir öğretmene.

“Okul yöneticilerine öğretmenleri ve okul yönetimi konusunda fikir verebilir, gelişmeye yardımcı olabilir.

“Bu merkezi sınavlardan elde edilen bilgiler üzerine okul yöneticileri iyi çalışırsa hangi öğretmene nasıl bir hizmet içi eğitim desteği verilmeli, öğretmenlerin artıları nedir eksileri nedir; bir çeşit meslektaş desteği nasıl sağlayabiliriz, hangi öğretmen hangi öğretmenle öğretim programının geliştirilmesi konusunda ortak çalışmalı diye bakılırsa fayda sağlayabilir.”

Sıralama sınavının farkı

Bu olumlu bakışın sistemin kendisini izlemesi ve değerlendirmesiyle ilgili olduğunu ancak öğrencileri sıralamak ve öğrencilerin geçişini düzenlemekle ilgili olmadığını belirten Dinçer önemli bir noktanın altını çiziyor.

“Öğrencilerin sıralanmasını sağlayan sınavlarla bu tarz izleme-değerlendirme maksadıyla tasarlanan sınavlar kavramsal olarak birbirinden farklıdır. Farklı yöntemleri vardır.

Bakanlık bir sıralama sınavı kullanarak okulların ve öğretmenlerin performansı gibi konular hakkında bilgi toplama ve bu konuda okullara, öğretmenlere geri bildirimlerde ve hatta belki yaptırımlarda bulunma gibi bir anlayış içinde.

“Bakan Avcı bunu basın toplantısında belirtti. ‘Öğretmen çocuklara kendi merkezi olmayan sınavında sürekli 100 veriyorsa ama çocuklar merkezi sınavdan 65 alıyorsa bu doğru değildir’ dedi.

“Doğru değilse, o zaman öğretmenle ilgili bir şeyler olacağını çıkarabiliyorum ben. O öğretmene ne olacak, terfi mi etmeyecek, ölçme değerlendirme konusunda hizmet içi eğitim mi verilecek, bilmiyorum… Belli değil.”

Yanlış varsayım

Dinçer bakanlığın hareket ettiği varsayımın sorgulanması gerektiğini düşünüyor.

“Bu uygulamanın arkasında Iğdır’daki 8. sınıf öğrencisi de Aydın’daki 8. sınıf öğrencisi de kasım ayında matematik dersinin ikinci sınavı yapılırken öğretim programının aynı noktasındadır, aynı yere gelmiştir, öğretmenleri, okulları onları aynı noktaya getirebilecek koşullara sahiptir gibi bir varsayım var.

Bu varsayımın doğru olmadığını en fazla bilenlerin MEB yetkililerinin olması gerekir. Biz ERG olarak Türkiye’yi dolaşıyoruz, öğrenciler, öğretmenler, müdürler, yetkililerle görüşme halindeyiz ve bizim gördüğümüz tablo bu değil. Dolayısıyla doğru olmayan bu varsayım bizi doğru sonuçlara götürecek mi, bilemiyorum.

Öyle görünüyor ki, en dezavantajlı olan, eğitime en fazla ihtiyacı olan ama en az erişebilen öğrenciler bundan en fazla zararı görecekler.”

Sözleşmeli öğretmenler

Geçici sözleşmeyle çalışan ücretli öğretmenlerin çoğunun Iğdır, Urfa gibi illerde çalıştığını hatırlatan Dinçer’e göre, bu öğretmenlerin çocukları fen, matematik ya da yabancı dil alanında kadrolu öğretmenle aynı yere getirmesi mümkün değil.

Pek çoğu zaten yeterli niteliklere sahip olmuyor, müdür istediği zaman bu öğretmenleri okuldan gönderebiliyor, onlar istedikleri zaman okulu bırakabiliyor; sistemde böyle çok sayıda ücretli öğretmen olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla öğretmen niteliğiyle ilgili koşullar eşit değil ve bu sorunu çözmeden öğretim programıyla ilgili varsayımın, yani Türkiye’de her öğrencinin benzer programlara ulaşmak için benzer koşullarda olduğunu varsaymak doğru değil.”

Dezavantajlı öğrenciler

Dezavantajlılık halinin sadece sosyoekonomik olarak ya da anadilini kullanamamaktan kaynaklanmadığı durumlara da dikkat çekiyor Dinçer: “Özel eğitim sınıfları var ortaokullarda, kaynaştırma sınıfları var. Kaynaştırma sınıfları özel eğitime ihtiyacı olan çocukların olmayanlarla birlikte ders aldığı, böylece izole olmadan, dışlanmadan daha hızlı geliştiği sınıflar. Türkiye’de pek çok okulda bu sınıflar var.”

Dinçer buradan hareketle soruyor: “Şimdi bu sınavlar yapılırken öğretmen ne yapacak? Öğretmenin derdi öğrencilerini başarılı olması ama sınıfında üç tane de kaynaştırma öğrencisi var. Bu durumda özel gereksinimi olan öğrenciye gerekli olan hakkettiği özel gereksinim verilebilecek mi? Öğretmen bir tercih yapılmak zorunda kalacak. Bu tercih sonucunda dezavantajlı öğrencinin daha da dezavantajlı konuma düşebileceğini düşünüyorum.

Benzer şekilde, öğretmen merkezi sınavda bazı öğrencilerin ilerleme sağlama olasılığının düşük olacağını düşünüyorsa o öğrencilerin sistematik olarak geri kalması o öğrencilerle ilgilenilmemesi riski var. Öğretmen kiminle ilerleme sağlayacağını düşünüyorsa o öğrenciye daha fazla yatırım yapabilir. Yine bir grup dezavantajlı öğrencinin geride kalma, arkada kalma olasılığı var. Daha fazla eşitliğe değil, daha fazla eşitsizliğe yol açma riski var.”

Dava açılabilir

Dinçer öğrencilerin başarısını ölçmede merkezi olmayan notların da yüzde 30 etkisi olduğunu hatırlatırken bu uygulamanın büyük olasılıkla mahkemeye taşınabileceğini söylüyor.

“Veliler yüzde 30’un adil bir şekilde, objektif olarak verilmediğini iddia edip mahkemeye başvuracaktır. Eğer mahkeme bunu kabul edecek olursa yüzde 30’un baştan revize edilmesi gerekebilir.

“Daha önce SBS’de öğretmenin değerlendirmesine tabi olan bir kanaat puanı kullanılıyordu geçiş için. Mahkemelik oldu ve iptal edildi. Benzeri burada da olabilir.”

Kaynak: Bianet.org